Kendisinin söylediğine göre bu koleksiyonu tasarlarken ilham aldığı nokta “ortaçağ zırhları” olmuş. Zırhlardan edindiği çıkış noktaları ise “rijitlik ve sadelik”. Tasarımcı bunlara ek olarak zırhların işçiliği ile kendi ürünlerinin işçiliğini kıyaslıyor ve kendine ait daha yorumlanmış bir yoldan gittiğini belirtiyor. Kullanılan malzemeleri ve kullanım stillerini soyutladığı ise aşikar.
Bu sezonun
tasarımları için genelde lazer kesimlerle işlenmiş antik metal figürler yaratan
tasarımcı ayrıca deriler, neopren ve
lateks türü malzemeler kullanarak çizimlerini pratiğe geçirmiş. Tüm bu lateks
türü malzemeleri siyah kadife kurdeleler ile tamamlayarak noktalamış. Bu detaya
ek olarak metalik materyallerin ipek ve kadife türü yumuşak dokularla
harmanlanması neredeyse tüm tasarımlarında görülen ve zıtlık oluşturan bir
karar. Çünkü tasarımcı bu çalışmalarında sert hatlar ve keskin geçişler
kullanmayı hedeflemiş. Örneğin geçen haftaki yazıda değindiğim Mary
Katranzou’nun tasarımları sanki süzülürcesine kaynaşarak yeni renklere
geçerken, burada malzeme geçişleri ve renk değişimleri bıçakla keser gibi çok
net bir biçimde kendisini belli ediyor. Yumuşaklık söz konusu değil. İşte bu
yumuşatma görevini de renkler ve kullanılan malzemeler sağlıyor sanırım.
Renklerin ve
keskin hatların yanında kullandığı parlak ve sağlam görünüşlü yakaları
kullanması bence tasarımın en yerinde kararı. Hatta belki de bu kompozisyonda en
az dikkat edilen eleman olmasına rağmen iki siyah ana çizgiyi, iki farklı
yoldan götürmeyi başlatan parçayı oluşturarak tasarımı şekillendirmiş gibi
görünüyor. Yani bu kıyafeti yukarıdan aşağıya doğru inen çizgiler halinde
görürsek asıl lokomotif yaka olmuş oluyor ve geri kalan diğer tüm hatlar ve
renkler onun etrafında şekilleniyor. Aslında bunu biraz kentlerin oluşumuna da
benzetebiliriz. Örneğin deniz kenarındaki bir kentimiz olan Çanakkale’nin
merkezi tamamen iskeleyi baz alarak genişlemiş. Aynı şekilde Beşiktaş’taki deniz
ulaşım ağı da kentte düğüm noktaları yaratarak bölgeyi beslemiş ve bölgeyi buradan
geliştirmiştir. (Bkz. Yıldız Caddesi, Barbaros Bulvarı…) İşte iskele
meydanını yaka olarak görürsek, geri kalan tüm tasarım da ondan beslenerek
doğmuş diyebiliriz.
Her neyse
birazdan “şehirsel tasarımda mimari oluşumu” tipi mimarlık derslerime giriş yapmamak
için burada susuyor ve gidiyorum.
: D
Takip için: : D
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder