19 Temmuz 2013 Cuma

Anıtsal Kütüphanelerin Çağrıştırdıkları Moda İzleri




















Merhaba Herkes !
Bugünlerde zamanımı tamamen kütüphanelere kapanmış astronomik bir araştırma yaparak geçiriyorum ve bu da oldukça ufuk açıcı ayrıca keyifli. Daha şimdiden güzelce bir yol aldım diyebilirim.

Tabi İstanbul’daki neredeyse tüm kitaplıklar ve kütüphaneler de dünyadaki pek çok büyük kaynak kütüphaneler gibi eşsiz ve hayranlık uyandırıcı. Gerek Süleymaniye, gerek Yıldız Sarayı’nın içindeki kütüphaneler, gerek Atatürk Kitaplığı gerek kendi okullarımızın eski kokulu güzel kütüphaneleri her biri de kendi başına bir dünya hatta bir alem.

Yazma ve kitaplarla ve geçirdiğim bu zaman diliminin etkisiyle şöyle bir şeyler düşündüm. Bu bir tasarım eleştirisi ya da tanıtımı ya da ona benzer bir şey değil. Bu daha önce de denediğim bir şey: Bazı yapılarla çağrışıma dayalı olarak kombinasyonlar üretmek. “Bir kütüphane giyimle alakalı bir varlık olsaydı nasıl bir takım olurdu?” sorusuna kendi çapımda verdiğim cevaplar ve denemeler tüm bunlar. (Daha önceki deneme için: http://fashionletmefree.blogspot.com/2012/10/cagrsm-tasarm.html )

Yani şöyle; aşağıda kıvrak çizgilere sahip barok bir mekan görüyoruz eğer “bu tasarım bir mekan değil de bir kıyafet olsaydı bence bu şekilde moda tasarımına dönüşebilirdi” gibisinden bir deneme üretimi bu yalnızca. Elbette her zihin için farklı bir imge farklı bir yorum oluşacaktır ancak; en azından yapıların "bana" çağrıştırdığı şeyler bunlar:

















Yıldız Sarayı’na ait bu sirkülasyon elemanı ritmik ve simetrik olarak hareket ediyor. Aynı formların defalarca birbirini tekrar ettiği basamak kenarları bu formal görünümlü kazakta da hissedilebilir.


















.
Yıldız Sarayı’nın bünyesindeki İtalyan mimar Raimondo D’aronco’nun sanat eseri yapısı bugün İslam Araştırma Merkezi’nin bir parçası olarak kullanılıyor. Cephesindeki yalınlık ve aynı zamanda alçakgönüllü hareketlilikler bu ayakkabıda olduğu gibi hem yalın hem de kendine ait bezeme biçimiyle oldukça zarif ve özgün.
















.


Keskin köşeli formlar ve renk bu yapıda en çok göze çarpan özelliklerden. Kitap raflarının en üst kısmının üçgen tablalı olması ve yapının tam ortasından geçen kırık tonoz formu, bu etekteki gibi elmas şekillerini çağrıştırıyor.




Gösterişli bir yapı olan bu mekan renkleri ve antikliği ile daha çok eski solmuş altınımsı denemeleri bana anımsattı.


Rahat bir kütüphane, kamusal bir alan değil özel mülke ait gibi bu da resmiyetten uzak daha sıcak bir kombini aratıyor.













.








Çok sıkça görselleriyle karşılaştığımız Trinity College’ın kütüphanesi.
Tonozları tutan yarım daire yapı elemanlarının bir kopyasını ayakkabıda görebiliyoruz Aynı şekilde şal ve çantanın sapı yine aynı formu tekrar ediyor. Renkler ise tek düze ama kendi içinde bir bütünlüğe sahip.


Ülkemizin en kıymetli tarihi kültür varlıklarından: Celsus Kütüphanesi



Buna benzer ve daha farklı tipte diğer yazılara buradan da ulaşılabilir:

12 Temmuz 2013 Cuma

Buralardan bir Baykuş geçti….












.


Baykuşlar ne kadar ilginç ve gizemli varlıklar; öyle değil mi?

Sanki bir hayvan olmaktan çok daha fazlası gibi geliyor bana. Sanırım gece kuşu olması, devamlı olarak bilgelikle eş tutulması yüzünden bu şekilde hissediyor olabilirim ama böyle düşünen yalnızca ben değilim; bunu biliyorum en basitinden Mimar Sinan Üniversitesi’nin logosu da uykusuz ve bilge baykuş tıpkı dünyadaki pek çok kuruluşta olduğu gibi. 

Özellikle kış mevsiminin ve karın gizemi ile beraber, gece karanlık ormanlar üzerinde ışıl ışıl yanan yıldızların, ayın ve bulutsuların çağrıştırdığı büyülü bir canlı misali, kanatlarını gökyüzünün serin havasına alabildiğine açarak yalnız başına süzülen bu olağanüstü varlık bana çok da asil geliyor.































Peki, bu her bir tüyü harikulade olan varlıktan esin alarak üretilmiş tasarımlar nasıl oluşmuş dersek?








Bu üç güzel
tasarım
tamamen
baykuşun
rengi ve deseni
baz alınarak
üretilmiş.
Form olarak
baykuşa dair
herhangi bir
gönderme kullanılmamış.

Yani baykuşun
renk öğesi
tasarımın çıkış
noktası olmuş.
Bunu
en belirgin
birinci kahve
baykuşta
görüyoruz.

















Baykuşun ilginç formunu ele alarak tasarım üreten bir konsept olarak ise Mugler’in 2012 sonbahar/kış sezonunu görebiliriz:



 
Burada ise hem form hem de doku benzerliğini görüyoruz.
Baykuşa dönüşmeye 3 dk kala : )
 




























Bu kombinasyonlarda ise diğerlerine kıyasla daha yalın denemeler görüyoruz:


Dikkat edilirse neredeyse tüm ürünler beyaz-gri ya da beyaza yakın renkte tasarlanmış; bence bu da insanların zihninde baykuşla kışın birlikteliğini düşündüklerini simgeliyor.  Ben de sıcaklardan bunaldığım için midir nedir serin kış günlerini bana anımsatacak bir şeylerin arayışına girdim böyle galiba.  : O
Bu arada son birkaç yıldır her yerlerde gördüğümüz, hatta görmekten sıkıldığımız baykuş kolyeleri, yüzükleri, broşlarına değinmek istemiyorum artık tam bir tüketim elemanına dönüştü çünkü.
















Bir de gerçekten de şaşırtıcı varlıklar olduklarını kabul etmek lazım; bir keresinde yolunu şaşırmış kocaman kar beyaz bir baykuş evimize girmişti üstelik öyle dağ başında falan da oturmuyoruz, basbayağı İstanbul’un göbeğindeki bir daire bu bahsettiğim. En son yine  kendi kendine çıkıp gitmişti güzel ziyaretçimiz. Bu yazıyı da ona yolluyorum öyleyse.... 























.


Takip için: