22 Eylül 2012 Cumartesi

Moda tasarımında eskiz


  MODA’DA   ESKİZİN   GÜCÜ

Eskiz bir tasarım sürecinin ilk basamaklarındandır. Gelişime ve değişime açıktır; eskiz üzerine düşünmek için yaratılan taslaklardır. Hataları ilk olarak burada belirler ve çözümlere burada ulaşılmaya çalışırız. Ne yarattığımız görmek hayalimizde daha iyi canlandırabilmek için de eskize ihtiyaç duyarız.

Mimari gibi daha komplike işlerde perspektif gibi bazı çizim metotlarını bilmek gerekirken, moda tasarımıyla ilgili eskizlerde gölgeleme, ölçek gibi konular daha çok ön plana çıkar. Moda tasarımcıları, tasarımlarını oluşturmaya başlarken bunu kağıt üzerinde kendi yaratıkları bedenler de denerler ve bu bedenlerin bazı oranları aşırılaşmaya başlamıştır. Örneğin çok uzun bacakları mankenler ya da aşırı ince bel öncelikle gözümüze çarpar.

Bu ince ve uzun bacaklar özellikle Elie Saab’ın eskizlerinde çok belirgin bir şekilde kendini gösterir.



Eskiz çizimlerinde renk ve tonlama önemlidir. Çünkü çizilen iki boyutlu nesneye derinlik katmaya yardımcı olur, ayrıca çok aşırı yapay görünen canlı renkleri fazla kullanmaktan da kaçınmak gerekli.
Eskiz bir tasarımı ana hatları, boyutu, rengi gibi konularda yeteri kadar ifade edebilmesine rağmen, materyaller, dikiş, bağlantı gibi konularda gerekli detayları gösterememektedir. İşte tam burada da teknik resim evresi ön plana çıkar.

Bu eskizlerin hiç birinde malzeme belirgin değil, yalnızca tahmini algılayabiliyoruz


Tüm bunların dışında eskizler artık sadece sulu boyalarla değil, neredeyse aynı etkiyi veren hatta daha iyisini yapabilen vektörel programlarla üretiliyor.



Bu aşağıdakiler de benim denemelerimden örnekler:   : )


Ve son olarak da eskiz hallerinden üç boyutlu hale ulaşmayı başaran çalışmalar
(Versace)







Facebook 'dan takip edebilmek için:
















21 Eylül 2012 Cuma

Mimari ve Moda

Tasarımın en kuvvetli iki dalı, mimarlık ve moda her zaman iç içe olmuştur. Kimi zaman çok belirgin bir şekilde kaynaşan bu iki disiplinin temelinde insan ölçeği vardır. Dahası minimalizm, fütürizm gibi ortak işlenebilen paralel konularla da sık sık beraber karşımıza çıkar oldular.  Artık bu konuda pek çok workshop ve sergi düzenlenmekte. Bu sergilerden birisi de Hüseyin Çağlayan’ın 2009 da İstanbul Modern’e de taşıdığı oldukça popüler ve sıra dışı olan sergisiydi. Bu sergiye gittiğimde modanın farklı bir yüzünü keşfetmeye başladığımı anladım. Her zaman her yerde lanse edilen beyinlere yapıştırılan ürün satma modasının yanında tasarımların çıkış noktalarını ve nedenlerini gördüm. Bir tasarımcının bu son noktaya nasıl ulaştığını, tasarımının evrelerini, eskiz boyutunu gördüm. Beyinde ufak bir imgenin nasıl üç boyutlu hale ulaştığına dair sorularım ve fikirlerim oluşmaya başladı. Sergi ve sunumu oldukça etkiliydi, bazı şeyler kısa filmlerle anlatılarak desteklenmişti. Hüseyin Çağlayan’ın ülkemizdeki mimarlıkla modayı en çok yaklaştıran tasarımcı olduğunu düşünüyorum.


Sergiden bazı örnekler:

Belli bir mekanizma sayesinde hareket ederek değişebilen bazı kinetik tasarım örnekleri

Çağlayan'ın meşhur led ve balon elbiseleri

Bunun dışında 2000 yılından bu yana mimarlığın yeni yapılarıyla ve tasarımlarıyla kente kıyafetler giydirdiği fikri oluştu. Yani mimar bir bakıma kentin modacısı oldu. Bu bağlamda da 2006 yılında Los Angeles’da DERİ+KEMİK, Mimarlık ve Modada Paralel Pratikler sergisi açıldı. Bu sergi, mimarlıkla moda tasarımı arasındaki bağlantıları ve benzerlikleri ele almaya çalıştı. Deri kelimesinden kastedilen mimaride binaların cepheleriyken, moda da kıyafetlerin dış yüzeyi, kumaşları, hareketliliği anlatılmak istendi. Serginin diğer anahtar kelimesi olan kemikten kastedilen ise binanın taşıyıcı iskeleti ve kıyafetlerin strüktürüydü. Böylece sergi, dış yüzey ve içteki iskelet üzerinden devam etti.

       İşte dünyadan moda ve mimariyle alakalı bazı tasarımlar:


Sandra Backlund'un tasarımları, genelde örgüyü kullanarak yeni bir stil yaratıyor:







       Victor and Rolf kardeşlerin tasarımları


Tüm bunlara rağmen mimarlığın ve moda tasarımının birbirine karşıt oldukları anları yakalamak da önemlidir çünkü mimari ürünler durağanken, moda daima baş döndürücü bir hızla değişmektedir ve gücünü de buradan almaktadır. 




                                                                                  




20 Eylül 2012 Perşembe

Best Designer Ever: Alexander McQueen



Bu yazıyı okuldaki bir sanat dersinin ödevi için hazırlamıştım. Bir tasarımcıyı anlamak için onun zihin yapısına ve etkilendiği şeylere bakmak, kullandığı malzemeleri ve biçemleri irdelemek gerekliydi ve ben bu ödev için bambaşka bir tasarımcının peşindeydim. Buna bağlı olarak, belli bir araştırmanın sonucunda, işte:

ALEXANDER MCQUEEN

1969 yılında Londra’da doğan moda tasarımcısı Alexander McQueen daha küçük yaşlarında ablaları için kıyafetler tasarlamaya başladı. Okulunu yarım bıraktı ancak daha sonra tasarımcılığa olan ilgisi sayesinde, İngiltere’nin en meşhur ve köklü terzilerinin bulunduğu cadde olan Savile Row’da önce Anderson and Shephard’da daha sonra da komşu butikleri olan Gives and Hawkes’da çalıştı. Geçmişte Winston Churchill, Amiral Nelson gibi ünlü müşterilere, kişiye özel tasarımlar sunan bu meşhur caddede Alexander McQueen, kıyafetlerin duruşları ve tasarımların sütrüktürleriyle ilgili konularda ustalaştı. Daha sonra tiyatral kostümler tasarlayan ve 19. yüzyılın ortalarında kurulmuş köklü bir firma olan Angels and Bermans’ta çalışmaya başlayan McQueen, bu atölyede kendine has çizgisine büyük ölçüde kavuştu. Yirmi yaşında Koji Tatsuno’yla beraber çalışmaya başladı ve beraber moda endüstrisinin güçlü ülkelerine seyahatler yaptılar. Milano’da Romeo Gigili’nin asistanlığını yapmaya başlayan Alexander McQueen daha sonra Londra’ya geri döndü ve master eğitimini tamamladı. İlk koleksiyonunu 1992’de sundu. 1996-2001 yılları arasında Givenchy daha sonrasında da Gucci için çalışmaya başladı. Haute Coutureun dışına da çıkarak bay-bayan hazır giyim için çalışmaya başladı. Bu dönemde aksesuarlar, kozmetik ürünleri ve parfümler de tasarlamaya başlayan McQueen 2004’de erkekler için de tasarımlar üretmeye başladı ve 2001 yılından sonra ise kendi markasına daha fazla odaklanmaya başladı.

Alexander McQueen ‘in tasarımlarında doğadan esinlenilerek yaratılmış lirik çizgiler, romantik ezgiler ve yoğun duygular hatta tutkular ve biraz da agresif düşünceler göze çarpmaktadır. İngiliz tekstiliyle, dramatik ve görkemli tasarım düşüncelerini ve elemanlarını birbirine kombine etmektedir. Kırılganlık-sertlik, geleneksellik-modernleşme gibi zıt kavramları yan yana kullanarak birbirleri içinde kaynaşmalarını sağlayan bir üslup geliştirmiştir. Nakış ve dantelle kaplanmış koyu renkli tasarımlar, kum saati biçimli dalgalı elbiseler, dar pantolonlar, keskin şekilli takım elbiseler… kendisine ait tasarım çizgisinin karakteristik ve önemli parçalarıdır. Kendi markası için kullandığı kesimleri tarihsel dokulu detaylar ve hatlarla birleştirir. Çalışmalarında klasisizm, oryantalizm ve fütürizm gibi akımları kendi düşünceleriyle kombine olacak şekilde sunar. Son zamanlardaki çalışmaları yumuşak dökümlü kumaşlar ve kalıplarla fütüristik akıma doğru yönelmeye devam etmiştir. Daha yakın zamanda daha asi bir çizgi izlemeye başlayarak genç nesil modaya yön vermeye başlayan Alexander McQueen, politik ve sosyal konulu temalarla da (kadınların kısıtlı özgürlüğü, kölelik…) izleyici karısına çıktı.

VÜCUT

Alexander McQueen korseler yardımıyla vücudun anatomik yapısını değiştirdi buna ilave olarak standart ayakkabı duruşunu da değiştirerek yüksek ve doğal ayak şeklinden uzak yeni figürler yaratarak bunları tasarımlarında kullandı. Bu yüksek tabanlı ve eğimli ayakkabıları sayesinde cesur ve özgün tasarımcılar arasında sıkça anıldı.

Modellerin omuzlarına ve baş bölgelerine boynuz benzeri yapılar eklemek ya da mankenlerin saçlarını insanüstü bir varlıkmışçasına gösteren yapılar kullanmak Alexander McQueen’in çarpıcı üsluplarından birisidir. McQueen bu farklı saç tasarımlarını tarihin özellikle 14. ve 15. Yüzyıl insanlarının saçlarından esinlenerek üretmiştir. Bauhaus akımından ve palyaçolardan ilham alarak deri ceketler ve elbiseler ürettiği Horn of Plenty adındaki koleksiyonu bu boynuzlara en iyi örnek sunan çalışmalarıdır.



MATERYALLER

Alexander McQueen pek çok moda tasarımcısından farklı olarak tasarımlarını alışılmadık malzemeler kullanarak tasarlamıştır. Cam, deri, tüy, midye, boncuk, pul, dal,  ahşap, kablo gibi malzemeleri geleneksel kumaşlarla birleştirmiştir ancak son yıllarda daha yumuşak ve doğal kumaşları metal parçalarla ve eklentilerle kombine etmeye başlamıştır. Daha yenilikçi ve ilginç malzemeleri kullanan tasarımcı geçmişteki tasarımlarında bu elemanları yalnızca tasarımlarının sert bölümlerini yumuşatmak için tercih etmişti. McQueen’in kuş tüyleri gibi doğal materyalleri beklenmedik yerlerde kullanma başarısı pek çok genç tasarımcıya ilham kaynağı olmuştur. Farklı materyal arayışına olan bu ilgisi yüzünden 1997 yılında insan kemiği, dişleri ve bazı diğer parçaları kullanması suçundan dolayı soruşturmaya tabi tutulan McQueen, bu malzemeleri kullanamaması dolayısıyla deri ve kemik görüntülü bir erkek giyim koleksiyonu sundu.

Farklı malzeme arayışının dışında İngiliz tekstilinde egemen olan koton, tasarımcının çokça kullandığı materyaller arasındadır. Buna ek olarak yün, ipek, polyester, organze gibi kumaşlardan da faydalanan tasarımcı bunları yine kendine özgü olacak şekilde ince paslanmaz metal parçalar ve levhalarla kombine etmiştir. Farklı, yeni, yaratıcı malzemeler ve kumaşlar yaratmanın yanında teknolojik gelişmelerden de faydalanan tasarımcı bilgisayar destekli tasarımlarıyla mekanik etki yaratan tasarımlar sunmuştur. 

Bazı tasarımlarında Stanley Kubrick, Pier Paolo Pasolini, Alfred Hitchock ve Joel-Peter Witkin gibi sanatçıların kültleşmiş filmlerinden ve fotoğraflarından etkilenen McQueen, cansız mankenlerin yüz, boyun, kol gibi uzuvlarını da tasarlayarak fiziksel ve psikolojik temalı koleksiyonlarını üretmiştir. Britanya’nın aykırı kişiliği, asi, holigan çocuğu olarak görülen Alexander McQueen ayrıca politik ve kültürel temalı üretimlerle de adını sıkça duyurmuştur. Ayrıca McQueen koleksiyonlarında sıkça kadınlara olan şiddetin anlamsızlığını yorumlamıştır.1995 yılında Highland Rape adlı gösterisinde İskoçya ve İngiltere arasındaki ilişkileri inceleyen McQueen röportajında savaş, din, kölelik gibi temaları da işlediğini belirtmiştir. Bunun dışında ona göre kendi tasarımları var olan bir mirası korumaktır.

20.000 Leagues Under The Sea adlı koleksiyonunu Darwin’in evrim teorisinden yola çıkarak hazırlayan tasarımcı bu gösterisinde kadınların yok olan gezegenden suya geçiş yapan yaratıklar olduğunu anlatan bir hikaye kurgusuyla seyirci karşısına çıktı. Modeller heykelimsi elbiseler, fantastik balıklar, yılanlar gibi renkli ve farklı kumaşlar, güvelerden esinlenmiş yapılar giyerek gösteriyi sundular. 2010 yılında sunulan Plato’s Atlantis adındaki koleksiyonu ise McQueen’in dalış sporuna olan tutkusu sonucu ortaya çıkan bir tasarımdır. En çok Maldivlerde dalış yapan sanatçının su altındaki canlılara özellikle mercanlara olan ilgisi bu koleksiyonun ilham kaynağı olmuştur. Hakim renkleri siyah ve gümüş olan koleksiyon boncuk ve mücevherat tarzında farklı elementlerle kombine edilmiştir. Gemiye benzetilen eğimli ve standartları aşan ayakkabıları bu koleksiyonda kullanan tasarımcı bu ayakkabıları metal alaşımlarla renklendirerek sunmuştur. Koleksiyonda ki kıyafetlerse deniz canlılarından ve sudan esinlenerek yaratılmıştır.


Bu koleksiyonda vücudun uzantısı ya da bir parçası gibi görünen organik elbiseler genelde yuvarlak omuz hatlarıyla, kısa yuvarlak eteklerle ve kalça üzerine denk gelen halka, girdap gibi dairesel elemanlarla şekillendirilmiştir.

Uç tasarımları ve politik mesajlarıyla bilinen zarif ama asi modacı Alexander McQueen İngiltere Kraliyet ailesi üyelerinin yanı sıra edebi ve biçimsel giyimli pek çok ünlü yıldızı da giydirmiştir. Özellikle kurukafa sembolüne olan ilgisi sayesinde tasarladığı eşarpları ünlüler de dahil olmak üzere en çok kullanılan ve satılan ürünleri arasındadır. Erkekler ve bayanlar için tasarımlarının dışında son yıllarda kozmetik tasarımları yapmaya da başlayan McQueen, My Queen adında bir parfüm üreterek adından söz ettirmeyi başarmıştır.




Alexander McQueen, 1996-1997-2001-2003 yıllarında Yılın En İyi Britanyalı Tasarımcısı ödülüne, 2003 yılında Amerika Moda Tasarımcıları Konseyi tarafından Uluslararası Tasarımcı ödülüne, yine 2003’de İngiltere Kraliçesi tarafından En Üstün İngiliz Komutanı ödülüne ve 2007’de En İyi Erkek Giyim Tasarımcısı ödülüne layık görülmüştür.

Londra, New York, Milano, Los Angeles, Las Vegas, İstanbul, Moskova gibi ülkelerde bayilikleri bulunan başarılı tasarımcı Alexander McQueen özel hayatındaki sorunlar ve kanser hastası annesinin vefatı üzerine 2010 yılının Şubat ayında Londra’da ki dairesinde intihar ederek hayatına son vermiştir.

Bazı koleksiyonlarından örnekler:


Romantic Nationalism adlı çalışmasından bazı tasarımlar


2010-2011ilkbahar-yaz Savage Beauty Koleksiyonundan 



Ve Doğadan ve bazı gotik freskolardan etkilenerek ürettiği tasarımları. 
Genelde kuşların bazı özelliklerini kullanmayı tercih etmiş....


Favori Tasarımım; insanı alıp başka diyarlara taşıyabilecek kadar güçlü bir kurguya sahip olduğunu düşünüyorum . kavramsal fikrinin yanında tekniği de oldukça güçlü bir tasarım:



Bir başka koleksiyonundan örnekler:



Ve son olarak Alexander Mcqueen'in tasarımlarını kullanan Lady Gaga'nın Bad Romance şarkısı eşliğinde Mcqueen'in tasarımlarından bazılarının gösterildiği bu videoya mutlaka bakmalısınız.

















19 Eylül 2012 Çarşamba

Navajo Print-Kızılderili havası



Navajo Print

Bugün Amerika kıtasında yaşamayı başarabilmiş birkaç yerli hala hafızalarımızda. Fakat dünya değişiyor ve bir zamanlar beyaz adamların kökünü kazımaya çalıştığı o yerlilerin kültürleri bugün modaya ilham olmayı başardı.

Etnik desenler, ahşap, kemik, tüylü takılar, Kızılderili desenler – moda dilinde Navajo Print- hem doğal hem orijinal tasarımların doğmasına ön ayak oluyor. Geçtiğimiz yazın koleksiyonlarına katkıda bulundu bile bu kabilelerin enerjik ve özgün stili.

Kızılderili izleri en çok aksesuarlarda görülüyor: boncuk işlemeli kolyeler, tahta ve tüylerle yapılan bileklikler, küpeler, yoğun ve uzun zincirler en revaçta olan takılardan. Sade ve tek renk kıyafetlerle kendi güçlerini ve etkilerini daha da göstermekteler.

Kulak arkasına yerleştirilen tüylü küpeler


Kızılderili deyince akla gelen detaylardan birisi de: Panço. Renk renk pançolara pelerinler ve yarasa kollu bluzler de eklenmeye başlanıyor artık. Uzun yazlık elbiseler ve eteklere eşlik ediyorlar bu pelerinler, pançolar ve diğerleri.  
Ayrıca büzgülü çanta ve sandalet tipi ayakkabılarda bol bol püskül detayları ve kızıl ya da kahve deri detaylar bulunarak Kızılderili havasını tamamlıyorlar.







Şehirli insan dolaplarında ve zamanın çılgıncasına akıp gittiği hızlı kentlerde ve de metropollerde geçmişi farklı, dilleri farklı, inançları farklı, umutları bambaşka, dünyanın bir başka ucunda yaşamaya çalışan yerel halkın varlığını hissederek yaşamak çok başka bir his yaratabilir, çok farklı yerlere götürebilir kentli insanın zihnini.
İşte tam da bu yüzden farklılaşmayı seviyorum.

Ve son olarak bazı moda devlerinin Navajo Print dokulu tasarımlarından örnekler: